İnsanlar ölmeden önce ne görüyor

Biliyorum. Gündemde acayip konular var. Kafa karıştıran sorular.

Haberin Devamı

Ankara’daki polisiye muamma. Şimdilik hiçbir şekilde ne olduğunu anlayamadığımız olaylar.

Öyle sorular var ki. Onlarca senaryo, onlarca komplo teorisi.

Evet ortada bir suç var. Ama asıl mesele suçun köklerine doğru inmeye çalışınca başlıyor.

Sonuçta bekleyeceğiz. Adalete güveneceğiz.

Ve ben de dedim ki; Madem bu kadar anlaşılmaz bir gündem içindeyiz; O zaman en anlaşılmaz olanı yazayım.

Bilimin, bilim ötesine sorduğu soruları.

Soru şu: “İnsanlar ölmeden önce ne görüyor?”

Yalnız dikkat edin; “Ölürken” değil; “Ölmeden önce”... Yani ölüm kapıya dayandıktan sonra.

Durun. Sakın küçümsemeyin. 

BBC gibi ciddiyeti dünya çapında kanıtlanmış, belgesel deryası bir kurumdan aldım bu araştırmayı.

Olay şöyle başlıyor:

ABD’li doktor Christopher Kerr, Nisan 1999’da kariyerini tamamen değiştiren bir olay yaşıyor.

Haberin Devamı

70 yaşındaki hastası Mary, ölmeden önce hastanede yattığı sırada tuhaf davranmaya başlıyor. Sanki emekleyen bir bebeğe uzanır gibi yatağında doğruluyor... Danny ismini sayıklayarak bir bebeğe sarılıp, öpüyor gibi davranıyor. Çocukları ise annelerinin bu davranışına bir anlam veremiyor, çünkü Danny adında kimseyi tanımıyorlar. 

(İşte buraya dikkat...)

Ancak ertesi gün hastaneye gelen kız kardeşi, Mary’nin Danny adında ölü doğan bir bebeğinin olduğunu, bu kaybın çok büyük bir acı yaratması nedeniyle Mary’nin bir daha bu olaydan bahsetmediğini aktarıyor.

Şok...

Bu olay Dr. Kerr’in bütün hayatını değiştiriyor.

Kardiyoloji alanında uzmanlığı ve nörobiyoloji alanında doktorası olan Dr. Kerr, bu olayın ardından ölmek üzere olan insanların tecrübelerini araştırmaya kendini adıyor.

Dr. Kerr, bu tecrübenin ölümden haftalar öncesinde başladığını ve ölüm yaklaştıkça sıklığının arttığını söylüyor. Kerr’e göre hastalar hayatlarındaki önemli anları tekrar yaşayabiliyor; ya da yıllar önce ölen anneleri, babaları, çocukları ve hayvanlarıyla konuşulabiliyor.

Hastalar için bu tasavvurlar gerçek ve yoğun bir his yaratıyor; hastaların huzura kavuşmasını sağlıyor. ‘Korkuyu azaltıyor.’

Dr. Kerr, bu durumu şöyle anlatıyor: “Bu ilişkilerin anısı çok anlamlı ve rahatlatıcı bir şekilde geri geliyor, yaşadıkları hayatı kıymetli kılıyor ve ölüme dair korkuyu azaltıyor.”

Haberin Devamı

Kerr, hastaların fiziksel sağlıkları kötüleşse de duygusal ve ruhsal olarak bilinçli olduklarını vurguluyor. Ancak bazı doktorlar bu durumu halüsinasyon ya da bilinç bulanıklığı olarak tanımlıyor; daha çok bilimsel araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor.

Dr. Kerr’in yaptığı araştırmalara göre insanların yüzde 88’i bu tecrübelerden en az birini yaşamış.

Hastaların üçte biri ise seyahat ettiğini görüyor; kaybettikleri insanlarla yeniden iletişime geçiyor.

Rüyalarında gördükleri kişiler ise daha çok kendilerini hayatları boyunca desteklemiş ve sevmiş kişiler oluyor.

Hayatları boyunca aldıkları yaraların da rüyalarda görüldüğü oluyor.

Örnek vermek gerekirse bir hastanın savaşta hayatta kaldığı için vicdan azabı çekmesi, ancak ölüme yaklaşırken çatışmalarda ölen arkadaşlarını görmesi mümkün olabiliyor.

Haberin Devamı

CANIM ANNECİĞİMİN RÜYALARI 

Evet uzun araştırmalardan çıkardığım özet böyle.

İster inanırız ister inanmayız. Sonuçta ortada bilimsel bir araştırma var. Dr. Kerr ölüme giden yolda görülen rüyaları biriktiriyor. 

O rüyalar bize bir şey söylüyor mu?

Acaba son dakika bir vicdan hesaplaşması mıdır?

Bilemem.

Ama ben bu haberi okuyunca ellerini öperek uğurladığım anneciğime baktığım yıllarda, onun görüp de anlattığı rüyaları hatırladım. Bazı geceler salonun köşesinde bekleyen birisinden söz ederdi. Babamla tanıştığı Sarıyer’deki çay bahçesine götürmemi istemişti. Defalarca gitmiştik. Çayını içerken uzun uzun dalıp giderdi. Şimdi o geceleri ve anlattığı rüyaları başka bir açıdan yorumluyorum.

Haberin Devamı

Bu noktada haberi yapan BBC’den Alessandra Corrêa’yı da kutluyorum.

Dr. Kerr’in çalışmalarını izleyeceğim...

İŞTE BU

GÜNLERDİR yazıyorum.

İnsanlar ölmeden önce ne görüyor

Dünya denizlerini gezen denizci kardeşimiz Fatih Aksu okyanusları aşıp 5 yıl sonra yurda döndü.

Diyelim ki bir yanlış anlaşılma... Diyelim ki bir talihsiz karşılaşma.

Ama yüzlerce video, binlerce maceradan sonra döndüğü ülkesine Kaş’tan giriş yapamadı.

Teknesinin sigortası olmadığı için Türkiye’ye alınmadı.

Olsun...

Fatih oradan ayrıldı. Açıklara demir attı. Beklemeye başladı.

Ben de bunu görünce dayanamayıp yazdım.

Önce şunu söylemeliyim ki; Bu olayla yakından ilgilenen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’na bütün denizciler adına teşekkür ediyorum.

Haberin Devamı

Bir teşekkür de bu olayı başından sonuna takip eden Denizcilik Genel Müdürü Ünal Baylan ve bakan danışmanı Osman Bekar’a. 

Sağ olsunlar.

Ve Datça Liman Başkanı Gökhan Çağlayan. Datça’da harika bir karşılamayla Fatih kaptanımızı yurduna aldı.

Elbette sigortası yapıldı. Mavi kartı bile verildi.

Gökhan denizcileri takip eden, dünyayı gezen denizcilerimizin maceralarını izleyen, onlarla sohbet eden bir liman başkanıdır.

Fatih kaptan Datça’da çiçeklerle karşılandı. Denizciler alkışladı.

Böylece meselemiz tatlıya bağlandı.

Çok iyi biliyorum ki Kaş’taki liman başkanımız ve gümrük dahil tüm liman başkanlıklarımız hemen hepsi böyle bir karşılamayı yapardı.

Biz bir yanlış anlaşılma diyelim.

Ve aynı öneriyi tekrar edelim: Deniz kapılarında görevli personele denizciliğin önce ceza kesmek değil, önce “yardımlaşma” olduğunun anlatılması gerekiyor.

Zaten kasıtlı olarak kural çiğneyene denizci demeyiz.

Yazarın Tüm Yazıları